Her iki yerleşkemizdeki öğretmenlerimiz, 25-26 Aralık tarihlerinde, ODTÜ Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Soner Yıldırım’ın konuk olduğu “Eğitimde Yeni Paradigma: Yapay Zekâ” başlıklı konferansa katıldı.
Terakki Vakfı Okulları, öğretmenlerin mesleki gelişimini destekleyen anlayışıyla eğitim alanındaki güncel yaklaşımları ve bilimsel çalışmaları paylaşmaya yönelik konferans, seminer ve eğitim atölyeleri düzenliyor. Bu kapsamda gerçekleşen konferansta, 2020 yılından beri danışmanlık aldığımız ODTÜ Eğitim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Soner Yıldırım, yapay zekânın eğitimdeki yerini; öğrenmenin biyolojik, duygusal, bilişsel ve toplumsal temelleriyle birlikte ele aldı.
Konferansta yapay zekânın eğitimde hangi amaçla, hangi değerler ve hangi öğrenme kültürü içinde konumlandırıldığının önemine dikkat çeken Prof. Dr. Soner Yıldırım, “Mesele yapay zekâyı kullanmak değil, onu hangi pedagojik anlayışla nasıl konumlandırdığımızdır” dedi. Prof. Dr. Yıldırım, eğitim kurumları için sağlıklı yolun deneme–değerlendirme–iyileştirme döngüsüyle ilerlemek olduğunu aktardı.
“Öğrenme yalnızca pedagojik değil: Çok katmanlı bir süreç”
Prof. Dr. Yıldırım, öğrenmenin yalnızca sınıf içi yöntemlerle açıklanamayacağını; biyolojik, duygusal, bilişsel ve toplumsal boyutları olan çok katmanlı bir süreç olarak görülmesi gerektiği üzerinde durdu. Çevreye uyum sağlama, yenilik üretme ve gelişme kapasitesinin arkasında öğrenmenin belirleyici rol oynadığını belirtti. Merak, yaratıcılık ve dayanıklılık bu sürecin temel bileşenleri olarak öne çıktı.
Tarih boyunca insanların fiziksel sınırlılıklarını aşmak için araçlar geliştirdiğini hatırlatan Prof. Dr. Yıldırım, yapay zekâ ile birlikte ilk kez bilişsel yeteneklerin makinelerle paylaşıldığı bir döneme girildiğine dikkat çekti.
“Duygusal bağ kurulan öğrenme süreçleri çok daha etkili”
Öğrenmenin biyolojik temellerine değinen Prof. Dr. Yıldırım, insan beyninin özellikle erken çocukluk ve ergenlik dönemlerinde çok hızlı bir gelişim sürecinden geçtiğini hatırlattı. Dil edinimi, öz-düzenleme, empati, ahlaki gelişim ve sosyal becerilerin belirli yaş aralıklarında kritik eşiklerden geçtiği üzerinde durdu. Öğrenmenin, beynin deneyime bağlı olarak değişebilme kapasitesi sayesinde gerçekleştiğini; bu sürecin nöronlar arasındaki sinaptik bağlantıların güçlenmesiyle doğrudan ilişkili olduğunu ifade etti.
Duyguların öğrenme üzerindeki etkisine özel bir yer ayıran Yıldırım, beyin araştırmalarının duygusal içerik taşıyan bilgilerin daha kalıcı biçimde hatırlandığını ortaya koyduğunu aktardı. Öğrenmenin yalnızca bilgi aktarımıyla sınırlı olmadığını; duygusal bağ kurulan, anlamlandırılan ve deneyimlenen öğrenme süreçlerinin çok daha etkili olduğunu belirtti. Baskı, stres ve tehdit algısının öğrenmeyi zayıflattığını; güvenli ve destekleyici ortamlarda ise öğrenmenin güçlendiğini aktardı.
Tekrarlanan etkinliklerin öğrenme ve hafıza arasında güçlü bir bağ kurduğunu belirten Yıldırım, kısa süreli belleğin protein sentezi gerektirmezken; uzun süreli belleğin biyolojik olarak protein sentezine dayandığını belirtti. CREB geni gibi mekanizmaların rolüne değinen Yıldırım, öğrenmenin beyinde gerçek ve kalıcı bir değişim yarattığı ifade etti.
“Öğrenme ortağı”na dönüşebilecek yapay zekâyı bir “web aracı”na indirgemek
Yıldırım’ın öne çıkardığı önemli bir nokta da, yapay zekâyı yalnızca pratik bir çevrim içi araç gibi kullanmanın (özet çıkarma, hızlı yanıt alma, metin düzeltme, sunum hazırlama vb.) hem yapay zekânın kapasitesini daralttığı hem de öğrenmeyi yüzeyselleştirdiğiydi. Bu yaklaşımın, öğrenciyi “düşünme süreci”nden çok “çıktı üretimi”ne iteceğini söyleyen Yıldırım, yapay zekânın doğru çerçevelendiğinde öğrencinin: düşünme biçimini görünür kılmasına, alternatif yollar denemesine, gerekçe üretmesine ve kendi öğrenmesini izlemesine destek olabilecek bir “öğrenme ortağı”na dönüşebileceğini anlattı.
Yapay zekâ ile hız mı, derinlik mi?
Yapay zekâ kullanımını yaratıcılık temelli bir anlayışla şekillendirmenin önemini dile getiren Yıldırım, okulların önündeki ana soruyu netleştirdi: “Yapay zekâ ile daha hızlı olmak mı yoksa daha derin öğrenmek mi istiyoruz?”
Yaratıcılık temelli bakışın öğrencinin üretimini çoğaltan, denemesini teşvik eden ve farklı biçimlerde ifade etmesini sağlayan bir ortam olarak tasarlamayı gerektirdiğini söyleyen Yıldırım, kritik noktanın teknolojiyi değil; öğrenme tasarımını merkeze almak olduğunu aktardı.
Öğretmenin rolü: Bilgi aktarıcılıktan öğrenme mimarlığına
Yıldırım öğrencilerin “bilgiyi öğretmenden edinme” beklentisinin arka sıralara gerilediğine dikkat çekti. Bu gelişmenin, öğretmenin önemini azaltmanın aksine öğretmenin rolünü yeniden tanımlayacağını söyleyen Yıldırım, “Yapay zekâ çağında öğretmen, ‘bilgi veren’den çok öğrenmeyi tasarlayan ve yöneten kişidir” dedi.
Hata yapmak öğrenmenin yakıtı: “Silmek” değil “incelemek”
Yapay zekâ ile öğrenmede çocuğun hata yapmasına izin vermenin gerekliliğine dikkat çeken Yıldırım, okul ortamında yapay zekâ kullanımının, hatayı “yok eden” değil, hatayı “inceleyen ve dönüştüren” bir pedagojik iklime hizmet etmesinin faydalı olacağını söyledi.
Bilimsel referanslar: Yapay zekâyı “insan öğrenmesi” ekseninde okumak
Konferansta nörobilim temelli kaynaklara ve güncel çalışmalara yapılan atıflar, konunun yalnızca teknoloji değil, insan öğrenmesi ve gelişimi ekseninde ele alınmasının önemini hatırlattı.
“Yapay zeka öğretmenin ve insan etkileşiminin yerini alamaz”
Konferansın önemli kavramsal çerçevelerinden biri, biyolojik olarak birincil ve ikincil bilgi ayrımıydı. Konuşma, dinleme ve sosyal etkileşim gibi becerilerin doğal yollarla edinildiğini; okuma-yazma ve akademik disiplinlerin ise bilinçli öğretim gerektirdiğini belirten Yıldırım, okulların temel işlevinin bu ikincil bilgilerin edinimini desteklemek olduğunu ifade etti. Yapay zekânın doğru konumlandırıldığında bu süreci destekleyebileceği; ancak öğretmenin ve insan etkileşiminin yerini alamayacağı üzerinde durdu.
Yapay zekânın imkânlarının yanı sıra riskler de barındırdığını belirten Yıldırım, algoritmaların hangi verilerle beslendiği ve hangi kültürel varsayımları yeniden ürettiği sorularının mutlaka sorulması gerektiğini dile getirdi.
Yıldırım konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
“Yapay zekâ bir araçtır; pusula ise hâlâ insandır.”















