Gençler Kültür Tarihi Yazıyor

1070

Ortaokul ve lise öğrencilerimiz, 15 Mayıs Pazar günü Tarih Vakfının düzenlediği Gençler Tarih Yazıyor Projesinin “20. Yüzyılın On Yılları: Gençler Kültür Tarihi Yazıyor” atölyelerinin final oturumuna katıldı. Bu yıl “20. Yüzyılın 10 Yılları ve Kültür Tarihi” teması çerçevesinde yürütülen projeye 15 okuldan yaklaşık 123 öğrenci ve 33 öğretmen katıldı.

Projede yer alan okullar: Özel IELEV 125. Yıl Ortaokulu, FMV Özel Işık Nişantaşı Ortaokulu, SEV Özel Üsküdar Ortaokulu, Ulus Özel Musevi Ortaokulu ve Lisesi,  Özel Alman Lisesi, Özel Getronagan Ermeni Lisesi, Alkev Özel Anadolu ve Fen Lisesi, ODTÜ GVO Özel Lisesi, Özel Saint Joseph Fransız Lisesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Ortaokulu, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Tepeören Ortaokulu, Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Tepeören Anadolu Lisesi.

Proje çalışmasına katılan ortaokul ve lise öğrencilerimiz: Levent Yerleşkemizden Rüzgâr Örüm (7D), Yonca Özülkü (7G), Alev Ece Tezel (7E), Doruk Çağdaş Yeşilyurt (7F), Kaan Sivrioğlu (6C); Deniz Boz (10A), Ela Islanmaz (10A), Nehir Duru Köseoğlu (10D), Esma Nur Kaya (10E), Nehir Özkaya (Fen 10A) ve Efe Yay (Fen 10A); Tepeören Yerleşkemizden Aral Doğan (6A) ve Ada Gencel (6A), Ege Sarı 6C), Yağmur Şenyuva (7A), Nil Su Akkan (7B)  ve Defne Fidancı (7B); Berkan Erdener (9C), Ayşe Koç (10 IB E), Mehmet Ali Kantarcı (10 IB E), Metincan Kulaç (10 IB E), Nehir Kale (10 IB E)  ve Ela Gür (11C).

Proje kapsamında daha önce bir öğretmen atölyesi, iki öğrenci atölyesi gerçekleştirilmişti. Bugüne kadar proje kapsamında yapılanlar:

  1. “Kültür tarihi” ve “on yıllar” kavramlarının tarih araştırmacılığında ne anlama geldiği üzerine konuşuldu, tartışıldı ve sunumlar yapıldı. Akademisyenlerin bu konulara dönük ufuk açıcı konuşmaları dinlendi.
  2. Kültür ürünlerinin eleştirel bir bakış açısıyla nasıl yorumlanabileceğine dair etkinlikler gerçekleştirildi.
  3. Kültür tarihi alanında yapılmış bir eser incelenerek sunumlar hazırlandı.
  4. Sözlü tarih çalışmasının temel nitelikleri ve ilkeleri üzerine bilgilendirici bir atölye yürütüldü.

Final etkinliğine hazırlık amacıyla ise katılımcı okullar birer tema seçtiler ve önce konuyu araştıran öğrenciler, daha sonra konuyla ilgili bir sözlü tarih çalışması yaptılar ve yürüttükleri çalışmayı bir sunum haline getirdiler.

Final oturumu proje koordinatörü Prof. Dr. Füsun Üstel’in proje kapanış konuşmasıyla başladı. Üstel, proje koordinatörü Zeynep Adıgüzel’e emeklerinden ötürü çok teşekkür ederek başladığı konuşmasında, projenin aşamalarının her birinin hem öğrenciler, hem öğretmenler, hem de Tarih Vakfı’ndaki akademisyenler açısından çok önemli ve öğretici olduğunu söyledi. Her yıl tema belirlerken konunun zor olup olmadığını tartıştıklarını, ancak kültür temasının ele alınabilecek konu ve kapsam çeşitliliği nedeniyle en zor konu olduğunu ifade etti. Tüm insanlık tarihinin kültür tarihi üzerinden çalışılabileceğini belirterek, kültür kavramının özellikle Aydınlanma sonrasında geniş bir anlam kazandığını vurguladı. Yine de, özellikle 18. Yüzyılın ortaları ve 19. Yüzyıl döneminin önemli olduğunu, bu tarihlerden itibaren kültür kavramının siyasal bir içerik de kazandığını, ulusların ve ulus-devletlerin kendilerini başka şeylerin yanı sıra kültür üzerinden de tanımlamaya başladıklarını anlattı. Dolayısıyla kültürün bu dönemden itibaren siyaseti de kesen bir olgu haline geldiğini, hem bütünleştirici, hem de ulusların kendilerini diğer uluslardan farklılaştırdıkları bir unsur haline geldiğini belirtti. Devletler ve toplumların kültür kavramına belirli konjonktürler doğrultusunda başvurduklarının, hem bir uzlaşma unsuru, hem de bir ayrışma unsuru olarak kullandıklarının altını çizdi.

2000’li yıllardan beri siyasette kullanılan “soft power (yumuşak güç)” kavramından bahseden Üstel, “sert gücün” yanı sıra ideolojik ve kültürel gücün de devletlerarasında bir güç ve hegemonya aracı olarak kullanıldığını anlattı. “Yumuşak güç” olarak kültürün uluslararası politikada da bir uzlaşma unsuru olarak da kabul edildiğini, özellikle 11 Eylül sonrasında “kültürlerarası diyalog” kavramının ortaya çıktığını, kültürler arası diyalogla uluslararası terörizme karşı önlemler alınabileceği görüşünün güçlendiğini açıkladı. Bu nedenle kültür kavramının farklı dinsel ve kültürel gruplar arasında karşılıklı anlayışın güçlendirilmesi olarak da anlaşıldığını ifade etti. Özellikle son 20 yıl, hatta son 10 yılda dünyanın çeşitli yerlerinde radikal sağ hareketlerin yükseldiğini, otoriter yönetimlerin güçlendiğini söyleyen Üstel, giderek sayıları artan bu rejimlerin çok farklı boyutları olduğunu, ama ortak özelliklerinden birinin de homojen bir kültür talep etmeleri, yani kültür üzerinden kendilerini tanımlamaları olduğunu vurguladı. “Irk” kavramını en aşırı sağ politikacıların bile artık kullanmadığını, onun yerine “kültürümüz” ifadesini kullandıklarını, dolayısıyla kültür kavramının günümüzde hem bir uzlaşma aracı, hem bir parçalanma aracı olarak kullanıldığını vurguladı.

Tüm bunların ışığında kültür tarihinin önemi nedir, bu karmaşık tarihin içinde kültürü nereye yerleştireceğiz sorularını sorarak kültür tarihine tarihsel bir perspektifle bakmanın ne kadar gerekli olduğunu vurgulamış oldu. Kültür tarihinin siyasi tarih gibi birçok alandan daha karmaşık, çok boyutlu bir disiplin olduğunu, bu nedenle çok disiplinli ve disiplinlerarası çalışmak gerektiğini belirtti. Kültür tarihinde araştırma nesnelerinin çok geniş olduğunu, kültür kavramıyla hem kültür-sanat çalışmalarının kastedildiğini, hem de Raymond Williams’ın metnindeki gibi en geniş anlamda kullanıldığını hatırlattı. Kültür tarihinin avantajınınsa insan ilişkilerinin hemen hemen tüm karmaşıklığını ortaya koyan bir alan olmasında yattığını ifade etti. Kültür tarihi dediğimizde sadece kültürel ürün, mekanizma ve kurumları kastetmediğimizi, aynı zamanda zihniyetler, davranışlar, beğenilerin de kültür tarihinin içinde yer alan başlıklar olduğunu hatırlatarak Georges Vigarello’dan örnekler verdi. Vigarello’nun “Temiz ve Kirli” kitabında, ortaçağdan bugüne farklı toplulukların kirli ve temiz olanı nasıl algıladıklarını ortaya koyduğunu, bunun da kültürel bir şey olduğunu anlattı. Yazarın, son kitabı “Yorgunluğun Tarihi”nde yine ortaçağdan bugüne yorgunluğu ele aldığını, tarihsel süreçteki değişimin yanı sıra farklı sınıflardaki tezahürü üzerinden de çalıştığını açıkladı

Bu yıl projede ele alınan alanın çok yoğun bir alan olduğunu söyleyerek, öğrencilerin çalışmalarında da tek boyutlu ele almadıklarını, meseleye farklı açılardan yaklaştıklarını vurguladı. Projenin Tarih Vakfı için çok önemli olduğunu ifade ederek, öğrenci ve öğretmenlerin bunu duymasını istediğini belirtti. İşin mutfağında önce uzun bir hazırlık dönemi olduğunu söyleyen Üstel, her yıl tema değişse de, gençlerin analitik ve eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmesi amacının her zaman var olduğunu söyledi. Aynı zamanda bunun bir yurttaşlık projesi olduğunun altını çizerek içinde bulunduğu topluma duyarlı, ayrımcılık yapmayan, eleştirel düşünebilen yurttaşlar yaratılması açısından da projeyi önemli bulduğunu ifade etti. Projenin her aşamasının önemli olduğunu, ama kendisinin özellikle ilk atölyeyi çok önemsediğini söyleyerek, ilk atölyede birbirlerini tanımayan gençlerin bir temayı tartışmalarının önemini, “hayat da böyle bir şey” diyerek açıkladı. Toplum içinde tanımadığımız, hayata bakışı farklı olan bireylerle kamusal alanda karşılaşmalar yaşadığımızı, ilk atölyeyi bu durumun bir örneği olarak çok keyifli ve verimli bulduğunu söyledi.

Üstel, öğrencilerin proje içindeki performanslarını hem çok değerli, hem çok verimli bulduğunu, öğretmenler açısından da çok önemli olduğunu düşündüğünü belirtti. Şubat ayında Paris’te “Tarih Öğretmenlerinin Tarihi” projesinde yapacağı sunum için projeye katılan öğretmenlerle küçük bir anket yaptığını söyledi ve anketin sonuçlarından bahsetti. Öğretmenlerden bu projeyle ilgili olarak gelen görüşlerden çoğunun olumlu olduğunu; öğretmenlerin çok boyutlu düşünme ve eleştirel düşünmeyi teşvik edecek şekilde ders planı yapmaya başladıklarını açıkladıklarını anlattı. Bir takım öneri ve eleştirilerin de olduğunu belirten Üstel, niceliksel olarak, farklı okullar ve farklı öğrenci profillerine ulaşma, genişleme ihtiyacının, öğretmen atölyelerinin artırılması isteğinin dile getirildiğini söyledi. İçeriğe yönelik olarak da öğretmen atölyelerinde içeriklerinin yeniden ele alınması, öğretmenlerin sadece dinleyici konumda kalmaması, aktif ve katılımcı olacak şekilde grup çalışmaları yapılması; okuma grupları ve paylaşım grupları yapılması önerilerinin geldiğini anlattı. Öğretmenlerin “Gençler Tarih Yazıyor” gibi, “Öğretmenler Tarih Yazıyor” atölyesinde buluşmak istediklerini ifade etti.

Bir akademisyen olarak kendisinin de bu projeden çok yararlandığını, çok öğretici bir süreç yaşadığını belirterek, bu projeyi en değerli kılan şeyin bir ekip çalışması olması olduğunu; en gencinden en yaşlısına kadar herkesin birbirine katkıda bulunduğunu ve dayanışmacı bir şekilde ürün ortaya koyduğunu vurguladı. Üstel konuşmasını çok teşekkür ederek ve bugünkü paylaşımlar için çok heyecanlı olduğunu belirterek bitirdi.

Üstel’in konuşmasının ardından proje koordinatörü Zeynep Adıgüzel, projenin final etkinliğindeki çalışma sürecini hatırlattı ve öğrencilerin hangi sorulara cevap oluşturarak sunum hazırladıklarını açıkladı:

  1. Bu projede çalıştığınız konu nedir? Neden bu konuyu seçtiniz?
  2. Araştırdığınız konuyla ilgili çalışmanızı yürütürken sizi zorlayan neler oldu? Sizi zorlayan bu durumları nasıl aştınız?
  3. Temanızla bağlantılı olarak ele aldığınız konunun kültür tarihi açısından ne anlam ifade ettiğini düşünüyorsunuz?
  4. Tarihi 10 yıllık dönemler halinde ele almak araştırmanıza bir katkı sağladı mı? Nasıl?
  5. Bu araştırmayı yapmak size neler kazandırdı?

Ardından sunumlara geçildi. Önce ortaokul öğrencileri, ardından lise öğrencileri final oturumu için yaptıkları çalışmaları sundular. Ortaokul sunumlarının moderatörlüğünü sözlü tarih eğitmeni Gülay Kayacan, lise sunumlarının moderatörlüğünü ise proje koordinatörü Erol Köroğlu yaptı.

Ortaokul Sunum Konuları:

İELEV Özel 125. Yıl Ortaokulu “İstanbul’da Mahalle Kültürü”
FMV Özel Nişantaşı Işık Ortaokulu “1970’lerde İstanbul Modası”
SEV Üsküdar Ortaokulu “1960’lı Yıllarda Büyükada”
Ulus Özel Musevi Ortaokulu “1950’li Yıllarda Beyoğlu’nda Moda”
Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Ortaokulu “1970’lerde Toplumsal Sorunların Sinemaya Yansıması”
Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Tepeören Ortaokulu “1960’lar Türkiye’sinde Toplumsal Muhalefetin 45’lik Şarkılara Yansıması”

Lise Sunum Konuları:

ALKEV Özel Anadolu Ve Fen Lisesi “1980 Öncesinde Türkiye’de Öğrenci Olmak”
ODTÜ GVO Özel Lisesi, Özel Alman Lisesi “1970’lerde ODTÜ Kültürü ve ODTÜ’lü Olmak”
Özel Getronagan Ermeni Lisesi “1930’lu Yıllarda İstanbul’da Ermeni Haneleri”
Özel St Joseph Fransız Lisesi “1970’lerde Muhalefetin Tiyatroya Yansımaları”
Ulus Özel Musevi Lisesi “İstanbul’da Deniz ve Plaj Kültürü”
Terakki Vakfı Özel Şişli Terakki Lisesi “Türkiye ve Eurovision”
Terakki Vakfı Özel Terakki Tepeören Anadolu Lisesi “Anadolu Pop-Rock’ı Yaratanlar”

Sunumlar sonrasında proje koordinatörü Fırat Güllü, değerlendirmenin bu projenin çok önemli bir parçası olduğunu belirterek, değerlendirme yapmadan projenin tamamlanmadığını vurguladı. Daha önceki yıllarda yüz yüze yapılan final oturumlarında ciddi bir veli katılımı ve değerlendirmesi de olduğunu ve öğrenci, öğretmen, akademisyen değerlendirmelerinin yanında veli değerlendirmelerinin de dördüncü bir boyut olarak dahil olduğunu belirtti. Öğrenci, öğretmen ve akademisyenlerin etkileşimli, organik çalıştığını ve karşılıklı öğrenme yaşandığını söyleyen Güllü, akademisyenlerin değerlendirmesinin, dışarıdan olmasalar, doğrudan projenin içinde yer alıyor olsalar da dışarıdan bir bakış sunabilmesi çok önemli olduğunu; işi yapanlar olarak öğrencilerin kendi işlerini değerlendirmesinin önemli bir aşama olarak ön planda olduğunu ifade ederek, hayatta başka ne iş yaparsa yapsın her öğrencinin, bu alışkanlığı sürdüreceğini düşündüklerini dile getirdi. Değerlendirme sürecinin burada bitmediğini, paylaşılan video çekimlerinin mutlaka izlenmesi gerektiğini hatırlatan Güllü, projenin kamuoyuyla paylaşılmasını da çok önemli bulduklarını ifade etti. Toplumsal Tarih Dergisi’nde yapılan işlerin anlatıldığı bir yazının hazırlanacağının haberini verdi.

Sözlü tarih eğitmeni Gülay Kayacan, değerlendirmesine tüm öğrenci ve öğretmenlere teşekkür ederek başladı. Okulların çalışmalarını incelediğini, deşifrasyonlar, bilgi formları, izin belgeleri, sözlü tarih çalışmalarının video ve ses kayıtlarını incelediğini, yöntem ve teknik üzerine daha önce konuşulanların hayata ne kadar geçtiğini gördüğünü söyleyerek, çok etkilendiğini belirtti. Öğrencilerin soru oluşturma konusunu iyi kavradığını, deşifrasyonun formata uygun yapıldığını söyledi. Öğrencilerin sözlü tarih çalışması yaparken iyi organize olarak sorularını sorduklarını, daha çok kaynak kişinin konuştuğunu ve bunun sözlü tarih çalışmasında önemli olduğunu belirtti. Görüşme yaptıkları kişilerin ileri yaşlarda olması, Zoom üzerinden yapılan görüşmeleri gerçekleştirmenin zorluğu gibi saha çalışmalarında yaşanan sorunları dillendirmiş olmalarını, bu işi kavradıklarının bir kanıtı olarak yorumladı. Kaynak kişileri bulmak, hassas konularda kaynak kişilerin görüşme yapmayı kabul etmemesi gibi meselelerin kendilerinin de sahada en çok yaşadığımız meseleler olduğunu, öğrencilerin bu tip sorunlar karşısında ürettikleri çözümleri de çok akıllıca bulduğunu ifade etti. Sözlü tarih çalışmalarının ekip çalışması gerektirdiğini, bunun ortak zaman oluşturmak gibi çeşitli zorlukları olduğunu, ama buna karşın öğrencilerin bir ekip olmayı becerdiklerinin anlaşıldığını belirtti. Çok önemli bir nokta olarak, sözlü tarihçiliğin kuşaklar arası karşılaşmaya izin veren bir alan olmasının, özellikle kültür tarihi konusunda çok verimli bir deneyime yol açtığını belirterek; insanla doğrudan karşılaşma sağladığı için sözlü tarihin tanıklıklar yarattığını söyledi. Kayacan görüşmeler sırasında öğrencilerin kültürel dönüşümü fark etmelerini etkileyici bulduğunu da belirtti. Öğrencilerin yürüttükleri okumalar, ön araştırma, görsel bilgi belge tarama ve sözlü tarih çalışmalarını yaptıkları sunumlarda ortaya koyduklarını ve bunu çok başarılı bulduğunu ifade etti. İleride hangi mesleği yaparlarsa yapsınlar bu deneyimi yaşayan öğrencilerin her zaman sözlü tarih çalışması yapabileceklerini söyleyerek, bu çalışmanın öğrencilere insanı anlamanın, anladığı şeyi gösterebilmenin araçlarını gösterdiğini vurguladı.

Sözlü tarih eğitmeni Özlem Çaykent, konuşmasına organizasyonu yapan Tarih Vakfı’na, emek harcayan öğretmenlere ve en önemlisi öğrencilere çok teşekkür ederek başladı. Bu çalışmaların kendisi için de önemli ve geliştirici olduğunu vurgulayan Çaykent, bir öğrencinin “zaman makinesine girmiş gibi hissettik” sözünü hatırlatarak, tarih çalışmalarında geçmişe gitme sürecinde birçok şeyle karşılaştığımızı; kökler, geçmişte yaşananlar, iletişimin güçlendirilmesi açısından çok önemli olduğunu ifade etti. Özellikle kültür tarihi çalışmalarında çok boyutluluğun güçlü olduğunu söyleyerek sunumlarda çok boyutluluğu görmenin çok değerli olduğunu belirtti. Yıl boyunca yürütülen çalışmaların nasıl faydalı olduğunu görmüş olduğunu ve buna çok sevindiğini belirtti. Çaykent içeriğe dair değerlendirmesinde, öğrencilerin kültürün değişken olduğunu görmelerinin, kültürün zaman içinde değişmesinin yanı sıra aynı zaman dilimi içinde farklı grupların kültürlerinin arasında farklılıklar olduğunu görmelerinin çok önemli olduğunu vurguladı. Çalışmaların çoğunda öğrencilerin muhalif kültüre olan ilgilerinin göze çarptığını söyleyen Çaykent, bugünkü gençlerin alternatife ilgilerinin nedenlerini de bu dönemin kültüründe aramak, araştırma konularımızın bu ortamda yetişmiş olmamızla birlikte şekillendiğini akılda tutmak gerekeceğini vurguladı. Kültürün zaman içinde değiştiğini ve eski kuşakları dil açısından yeni nesillerden ayrıştırdığını; kullanılan dil, vücut dili ve sembollerin fark edilmesinin nesiller arası diyaloğu güçlendirdiğinin çok bariz olduğunu söyleyerek sözlü tarih çalışmasının nesiller arası, kültürler arası diyaloğu sağladığını, öğrenci sunumlarında da bunun dile getirildiğini vurguladı. Ayrıca, çalışmalarda çok başarılı bulduğu unsurlardan biri olarak “ilintililik” meselesinin öğrenciler tarafından keşfedilmiş olduğunu belirtti. Konuyu anlamak için dönem bağlamı, kültür siyaset ilişkisi, toplum ve insan ilişkisi gibi bağlantıların öğrenciler tarafından çok iyi anlaşıldığını düşündüğünü ve çalışmalarda bunlara yer verilmesinin önemli olduğunu söyledi. Daha sonra, sözlü tarih çalışmalarında “nostalji ve özlem” meselesini vurguladı. Sözlü tarih çalışmalarında geçmişten özlemle bahsedilmesiyle çok sık karşılaştıklarını, geçmişi anlatanların nostalji ve özleminin bazen konunun toz pembe hale gelmesine yol açabildiğini ifade etti. Bize çizilen tozpembe görüntünün altını kazımak gerektiğini, öğrencilerin güvenilir bilgiye ulaşmayı sorgulamış olmalarının çok faydalı olduğunu belirtti. Öğrencilerin internet üzerinden yapılan görüşmeler konusunda yaşadıklarını söyledikleri zorluklara değinerek, sözlü tarihin kendi tarihinde de bir dönüşüm yaşandığını hatırlattı. Teknolojinin çalışmaların içeriği ve kalitesi anlamında çok büyük bir fark yaratmadığını, ama çıktıların paylaşılma araçlarında fark olduğunu belirtti. Son olarak öğrencileri çok başarılı bulduğunu belirterek onlara tavsiyelerde bulunan Çaykent, gündelik hayatta da doğru soruları bulmanın önemli olduğunu ama en önemlisinin dinlemek olduğunu vurguladı. Soruları sorarken dinlemenin ve dinlerken konuyu biraz daha açacak yeni, küçük sorular oluşturmanın, kafamızdaki sorulardan çok kaynak kişinin bize ne anlatılacağına odaklanmanın ve eleştirel olmanın önemini vurguladı. Sadece anlatılana odaklanmamak, satır aralarına bakmak gerektiğini söyledi.

Son olarak proje koordinatörü Erol Köroğlu yaptığı değerlendirme konuşmasında, kendi üniversite yıllardan, sözlü tarih çalışmalarıyla tanışma sürecini anlatarak öğrenciyken yaptığı çalışmaların, yaşadığı deneyimin kendisine katkılarından bahsetti. Yaşar Kemal’in Fransızca’ya çevrilen romanları üzerine bir Fransız edebiyat eleştirmeninin “Biz Batı’da merakı, çocukluğu kaybettik, siz romanlarınızda nasıl bunu kaybetmiyorsunuz?” sorusu üzerine biraz da ironik bir biçimde “Bakın, ben size çok saygı duyuyorum ama söylediklerinize inanamıyorum. Avrupa gibi büyük bir ülkede insanlar gizemi nasıl kaybedebilir? İnsanlar uzaya gitti de, uzaylılar mı geldi? İnsanın gizemi bitmez, eminim Fransa’da da insanlar yeniden gizemin ne olduğunu bulacaklardır” dediğini söyledi. Bu esprili yanıtında Yaşar Kemal’in yaşamın ne kadar genişleyebilen, yenilenebilen bir şey olduğunu vurguladığından bahsetti. Yaşar Kemal’in dille ilgili şu sözlerinin her şeyin bizi dile bağladığını gösterdiğini ifade etti: “Dili her zaman diyalogdan öte yenemeyeceği güç olmayan büyülü bir araç saydım. Araç demek bile dilin gücünü küçültüyor. Dil benim için sonsuz bir evrendi. Şimdi de dilin bizim için evrenler kuracağına inanıyorum.” Dilin doğrudan bir nesne yaratmadığını, ama o nesneyi yaratmak için gerekecek insan gücünü, iradesini, bilincini üretmeye, ortaya çıkarmaya yardım ettiğini, bunun yollarını kurduğunu vurgulayan Köroğlu, Yaşar Kemal’in sözlerinin bilgece sözler olduğunu dile getirdi. Bu projede sözlü tarih gibi yöntemlerle, on yıllık dönemleştirme yöntemiyle, kültür tarihi temasıyla, hayatın ne kadar çeşitli olduğunun görüldüğünü belirterek bunun her zaman gelecekle ilgili umudun güçlü olduğunu gösterdiğini vurguladı. Günümüzde yaşam koşullarının zor olduğunu, ama bir umudu irademizle ve bir araya gelerek kurabileceğimizi bildiğimizi söyledi. Bu çalışmaların bu doğrultuda ödev değil, gerçek anlamda hayata ve geleceğe hazırlayan ve daha umutlu bir gelecek kurmanız için döşenen yollar olduğunu ve burada bitmez bir kaynak olduğunu ifade etti. Başkasının sözünü, sesini duymanın, dinlemenin çok önemli olduğunu söyleyerek, başta bu bize zor gelebileceğini, kendi kimliğimizin tehdit altında olduğunu düşünebileceğimizi, ama onu duyduğumuz zaman, ayaklarımızın yere daha iyi bastığını göreceğimizi, umutlanmanın mümkün olduğunu görebileceğimizi vurguladı. Bu projede yaptıkları çalışmalarla, öğrencilerin emekleri sonucu taşın üzerine taş koyduklarını, birlikte bina etmeye devam edildiğini söyledi. Köroğlu sözlerini “Ama işimiz bitmedi, buradan başka çabalara, başka binalar inşa etmeye geçeceğimizi belirterek hayatın gizemi sürekli emek vermekte, çaba harcamakta yatıyor. Bu seneki hayatımı renklendirdiniz, katkıda bulundunuz, umarım sizinkiler de renklenmiştir.” diyerek bitirdi.