Düşle Düşme Projemizde Dördüncü Yılın Ardından…

2780

Terakki Birikimini Paylaşıyor Programı içinde yer alan, bu yıl dördüncüsünü düzenlediğimiz “Düşle Düşme” adlı sosyal sorumluluk projemizin son aşaması olan Sosyal Sorumluluk ve Beslenmede Eşitlik Çalıştayı, 14 Şubat Cuma günü Tepeören Yerleşkemizde gerçekleşti. Çalıştayımıza Robert Kolej, Özel Enka Lisesi, Özel Eyüboğlu Lisesi, ALEV (Alman Liseliler Kültür ve Eğitim Vakfı) Lisesi, FMV Özel Erenköy Işık Lisesi, Özel Koç Lisesinden 33 öğrenci, 6 öğretmen ve her iki yerleşkemizden 31 lise öğrencisi ve 4 öğretmen katıldı.

Gençler öncelikle, okullarında yürüttükleri sosyal sorumluluk projelerini sundu. Ardından, tüm öğrenciler atölyelerde gruplar halinde buluşup birlikte beslenmede eşitlik üzerine sosyal sorumluluk projeleri ürettiler ve sonrasında grup temsilcileri bu projeleri anlattılar. Son aşamada ise sosyal sorumluluk ve sürdürülebilir tarım üzerine çalışmalar yürüten konuklarımızın konuşmacı olduğu, Tepeören Yerleşkemizden 71 öğrencinin daha yer aldığı bir panel gerçekleşti. Panel konuklarımız Serra Titiz “Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk” ve Cengiz Genç ise “Sürdürülebilir Tarım” konularında yürüttükleri çalışmaları, birikim ve deneyimleri öğrencilerle paylaştılar.

Üç yıl önce okulumuzda “Çingene Pembesi Bir Düş” ismiyle düzenlenen ve 2 yıl önce “Düşle Düşme” ismini alan sosyal sorumluluk projelerinin devamı olan projede amacımız, akademik ve kültürel alanlarda doğal farklılıklardan oluşan eşitsizlikleri gidermek adına yeteneği olan ama geliştirmeye fırsat bulamamış temas halinde olduğumuz öğrencilere etkinlikler tasarlayarak sürdürebilir fayda sağlamaktı.

Bu doğrultuda öncelikle, Tepeören Yerleşkemizde oluşturduğumuz atölyelerimizde öğrencilerimizin birikimlerini katılımcılarımızla paylaşacağı, akademik ve sosyal yetenek ve becerileri destekleyecek eğitimler planlandı. Lise öğrencilerimizin kardeş okulumuz Cemil Türker Ortaokulu’ndan gelen öğrencilerle birlikte gerçekleştirdiği Düşle Düşme Sosyal Sorumluluk Projesinin bu yılki teması “Beslenmede Eşitlik” oldu.

Bu amaçla Kasım 2019 –  Ocak 2020 tarih aralığında 11. sınıflar koordinatörlüğünde, 9, 10 ve 11. Sınıftan gönüllü 41 öğrencimiz, Cemil Türker Ortaokulundan 38 öğrenciyle 3 kez buluştu ve Akıl Oyunları Atölyesi, Bilim Atölyesi, Edebiyat Atölyesi, Görsel Sanatlar Atölyesi, Kimya Atölyesi, Rehberlik Atölyesi, Perküsyon Atölyesi, Permakültür Atölyesi, Sosyal Bilimler Atölyesi, Voleybol Atölyesi gerçekleştirdiler. Atölye çalışmaları sonucunda ortaya çıkan ürünler ise okul koridorunda oluşturulan bir sergiyle paylaşıldı.

Tepeören Yerleşkemizden lise öğrencilerimiz Cansu Köseoğlu (11C) ve Ekin Su Yalız (11B) Kasım-Ocak atölyelerinde gerçekleştirdikleri atölyeleri hazırladıkları bu videoyla anlattı:

Beslenmede Eşitlik Çalıştayı’nın sabah oturumu Rehberlik Salonumuzda, Lise Müdürümüz Ferhat Duçe’nin açış konuşmasıyla başladı. Duçe, konuşmasında küresel ve yerel sorunlarla genç yaşta ilgilenmenin ve bunu bir yaşam tarzı haline getirmenin bir erdem olduğunu vurgulayarak, gençleri tebrik etti. Ardından, katılımcı okullar yürütmüş oldukları sosyal sorumluluk projelerini birbirlerine tanıttıkları sunumlar yaptılar.

Öğrencilerin yıl boyunca yürütmüş oldukları sosyal sorumluluk projelerini birbirleriyle paylaşmaları ele aldıkları sorunlar ve geliştirdikleri çözüm yollarını paylaşmaları ilham vericiydi. Kısa bir aradan sonra Lise Kütüphanesi’nde, öğrenciler atölye gruplarına ayrıldılar, beslenmede eşitlik konusunda kendilerine verilen istatistikleri inceleyerek, üzerinde çalışmak istedikleri bir sorunu tespit edip farklı alt başlıklarda sosyal sorumluluk projeleri ürettiler.

Farklı okullardan karma öğrenci gruplarının gerçekleştirdiği atölyeler, öncesinde birbirini tanımayan öğrencilerin, aynı amaçla bir araya geldiklerinde heyecanla ve keyifle tartışma yürütebildiğini, hızla farklı çözümler üretebildiğini kanıtlar nitelikteydi. Ayrıca, birbirleriyle sonrasında irtibatta kalmak için gösterdikleri heyecan, ilerde okullarında yürütecekleri çalışmaları birbirleriyle paylaşacakları, başka projelerde ortak işler yürütebilecekleri sinyalini vermesi açısından dikkat çekiciydi.

11 C sınıfından Aylin Bursalıoğlu’nun sunuculuğunu üstlendiği çalıştayda, 11 A sınıfından Nil Ecem Tokat- Derya Ece Baş-Nilsu Balcı koordinatör öğrenciler olarak görev aldılar.

Sosyal Sorumluluk ve Beslenmede Eşitlik Paneli

Çalıştayımızın son etkinliği olan “Sosyal Sorumluluk ve Beslenmede Eşitlik” Paneli, Konferans Salonumuzda gerçekleşti. Panel konuklarımız Serra Titiz “Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk” ve Cengiz Genç ise “Sürdürülebilir Tarım” konularında yürüttükleri çalışmaları, birikim ve deneyimleri öğrencilerle paylaştılar.

Serra Titiz, “Sürdürülebilirlik ve Sosyal Sorumluluk” konuşmasına, profesyonel iş yaşamını sosyal sorumluluk alanında oluşturma kararını nasıl verdiğini anlatarak başladı. Üniversiteden mezun olduğunda ailesinin kendisinden iyi bir işe girmesini beklediğini, yani gençlerin bu konuda pek teşvik görmediklerini, ancak Toplum Gönüllüleri Vakfı’nda yürüttüğü gönüllü çalışmaların ardından bu alanda çalışma kararı aldığını, bir dönem KAGİDER’in başkanlığını yaptığını ve bir dönem de Moda Tasarımcıları Derneği’nde çalıştığını söyledi. Bu deneyimlerin sonucunda, sosyal ihtiyaçlarla mevcut kaynakları buluşturan bir şirket kurmayı istediğini belirtti. Öğrencileri topluma fayda üzerinden bir gelecek kurma konusunda cesaretlendiren Titiz, yakın çevrelerinden bu konuda teşvik gelmeyebileceği, ancak isterlerse bunu mümkün kılabileceklerini kendi deneyiminden yola çıkarak göstermiş oldu.

Bu hedefle kurduğu kar amacı gütmeyen sosyal girişimcilik alanında çalışan MİKADO adlı şirketinden bahseden Titiz, hedeflerinin “sorumlu özel sektör”, “sürdürülebilir ve şeffaf sivil toplum” ve “sosyal inovasyon ile sosyal değişim” olarak tanımladı. Mikado’nun “B Corp” kategorisinde bir şirket olduğunu belirten Titiz, B Copr’un ne anlama geldiğinden de bahsetti. (“sadece dünyanın en iyisi olmayı değil, dünya için en iyi olmayı amaçlayan şirketlerin gönüllü olarak katıldığı bir topluluktur. Uluslararası bir oluşum olan B Corp hareketi, piyasada başarı kriterlerini yeniden tanımlayarak, küresel ekonomiyi herkes için değer yaratacak biçimde şekillendirmeyi amaçlıyor. Kârlılığını artırırken sosyal ve çevresel sorunlara da çözüm üreten şirketlerin bir araya geldiği bir hareketin parçası olan B Corp’lar küresel sürdürülebilirlik hareketinin liderliğini yapıyor.”

Mikado’daki çalışmalarının yanı sıra, kurduğu Gelecek Daha Net Gençlik Platformu aracılığıyla gençlere iyi bir gelecek inşa etmeleri için çok çeşitli alanlarda rehberlik ettiğinden bahseden Titiz, 40’a yakın online eğitim, e-mentörlük modülü gibi hizmetlerle gençlerin kendi geleceklerini kurarken bir yandan da sorumlu ve topluma faydalı yetişmelerinin ne kadar önemli olduğunu vurguladı. Gençleri dünyanın sorunları karşısında fikir üretmeye teşvik etmek üzere, Alman Büyükelçiliği ile başlattıkları “Sürdürülebilir Bir Dünya İçin Genç Fikirler Aranıyor!” fikir yarışmasını da anlatan Titiz, gençleri yarışmaya katılmaya ve dünya sorunları için fikir üretmeye davet etti. Ayrıca, 8-14 yaş arasındaki çocuklarla yürüttükleri “Su Kaşifi” Projesiyle çocuklara dünyayı ve suyu koruma bilinci vermeye çalıştıklarını anlattı. Suriyeli gençlerle de çalıştıklarını ve bu gençlerin şirketlerde “tersine-mentörlük” yöntemiyle iş insanlarına eğitim verdiğini anlattı.

Kendi yaşam deneyimleri üzerinden sosyal sorumluluk üzerine inşa edilen bir hayatı örneklendirmiş olan Titiz, bu anlamda gençlerimizin geleceklerini tasarlarken sosyal sorumluluğa mutlaka yer vermeleri gerektiğini göstermiş oldu.

Konuşmasına “bir seferberlik ilanı gibi” diye nitelendirdiği BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nden bahsederek devam eden Titiz, dünyamızın en temel sorunlarının böylece kategorize edildiğini ve yapılacak çok iş olduğunu da vurguladı.

Konuşmasının son bölümünde sosyal sorumluluk konusundaki kavramları irdeleyen Titiz, “sürdürülebilir yaşam” kavramının, insanla doğa arasında bir denge kurarak, bugünü yaşarken yarının kaynaklarına dokunmamak anlamına geldiğini söyledi. Sürdürülebilir yaşam için artık “Dünya Limit Aşımı” tarihinin belirlendiğini ve her yıl kaynak kullanımındaki sınırın daha erken geçildiğini ve bir sonraki yılın kaynağının tüketilmeye başlandığını belirterek hepimizin “ekolojik ayak izi”, “karbon ayak izi” takibi ve kaynakların sorumlu kullanımı konusunda kendimiz ve çevremiz için duyarlı davranmaya davet etti.

“Paydaş” kavramını, bizi etkileyen ve bizim etkilediğimiz herkes ve her şey olarak tanımladıktan sonra, “sosyal sorumluluğun” aslında “paydaşlara olan sorumluluk” olduğunu vurguladı.

“Gönüllülük” konusunda ise, bir kişinin büyük sorunlar karşısında ne kadar gücü olabilir diye düşünmemek gerektiğini, küresel dünyada ses duyurmanın çok kolaylaştığını, change.org gibi oluşumların ne kadar etkili olabildiğini belirtip “sosyal girişimci bir değişim yaratmak üzere bir sistem kurar, sistem yürümeyebilir. Ancak sosyal girişimci, sorunla mücadeleden vazgeçmez, mücadele formatını değiştirir” diyerek gençlere sosyal sorumluluğu akıllarından çıkarmama konusunda yine cesaret vererek konuşmasını tamamladı.

Karya adlı gıda firmasında genel müdürlük yapan, aynı zamanda, Mavruz – Modern Sera İşletmeciliği ve Markalı, Kooperatif Tarım şirketinin kurucu ortağı Cengiz Genç ise “Sürdürülebilir Tarım” konulu konuşmasına, dünyadaki nüfus artış hızından bahsederek ve 2050 yılında dünya nüfusunun 9.1, hatta bazıları tarafından 9.7 milyara yükseleceği öngörüsünden bahsederek başladı. Ardından, bu kadar hızlı büyüyecek olan nüfusu doyurmak için, dünya çapında şu anki yiyecek üretimini en az %70 artırmak zorunda olduğumuzu belirtti. Tek başına yiyecek üretimi artırmanın yeterli olmayacağını, besin israfı konusunda da bilinçlenmek zorunda olduğumuzu söyleyen Genç, atık kontrolü ile dünyada şu anda bulunan 8 milyon aç insanı doyurmanın mümkün olduğunun altını çizdi.

Günümüz dünyasında, küresel ısınmanın tarımı etkilediğini, tarımın da küresel ısınmayı tetiklediğini belirterek, “sera gazı” artışının bunlarla bağlantısını açıkladı. Öğrencilerimize “Neden ‘sera’ deniyor?” sorusunu yönelten Genç, dünyadan yükselen gazların atmosferde bir sera etkisini nasıl yarattığını açıkladı. Sera gazlarının içeriğinden de bahsederek, bu gazlardan karbondioksit artışının sanayi ile bağlantılı olduğunu, ancak metan ve nitröz oksitin ise tarım, özellikle de hayvancılık nedeniyle arttığını açıklayarak, yiyeceklerimize dikkat ederek dünyamızı koruyabileceğimizi belirtti. Protein ağırlıklı beslenmenin son yüzyılda artmasının metan gazı artışına neden olduğunu ve beslenme düzenimizi sorgulamamız gerektiğini ve “tarımsal ayak izi”ni azaltmamız gerektiğini vurgulayarak beslenme konusunda bilinçlenmemizin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekti.

Beslenme konusunda yapılması gereken en önemli şeyin, gelenekseli iyileştirmek ve teknoloji ve bilimi akıllı kullanmak olduğunu söyleyerek, hem tüketimi azaltmamız hem de küçük alandan daha fazla verim almamız gerektiğinden bahsetti.

Tarımda bilimsel yaklaşımın ne kadar gerekli olduğunu geçmişten bir deneyimi örnek göstererek açıkladı: 1561’de İsviçre’deki bir bilim insanının yaptığı araştırmalar ve gözlemler sonucunda, duvar dibindeki bitkilerin sağlıklı ve verimli olduğunu keşfettiğini, bunun üzerine 1600’lerde Avrupa’da meyve bahçelerinin etrafının duvarlarla çevrildiğini ve verimin çok arttığını anlattı. Günümüz modern seralarında kontrollü tarımın da öncülünün bu deneyim olduğunu belirtti.

Bitkilerin büyümesi için fotosentez yapmaları gerektiğini söyleyen Genç, fotosentez sürecini açıkladıktan sonra, bu süreçte gereken güneş ışığının bitkilerin büyümesi için zorunlu olduğunu, ancak 1936’da yapılan bir keşifle neon ışığının güneş ışığı işlevi görebileceğinin fark edildiğini ve bu keşfin tarıma katkılarını anlattı. Hollanda’nın Konya kadar bir yüzölçümüne sahip olduğu ve ülkemizden çok daha az güneş ışığına sahip olduğu halde tarımda ciddi bir yükseliş göstermesinin bu keşifle mümkün olduğunu anlattı. Günümüzde neon ışığından faydalanılarak, “dikey tarım”ın mümkün hale getirildiği, ekonomik kriz sonrası Detroit’te boş kalan gökdelenlerde denenen bu yöntemin giderek yaygınlaştığı ve yaygınlaşacağını açıkladı. Londra metrosunun kullanılmayan hatlarında üretim yapıldığını, birçok ünlü restoranın kendi bitkilerini yetiştirmeye başladığını belirten Genç, yakın gelecekte restoranlarda, hastanelerde, okullarda, hatta evlerde bu besin üretimi yönteminin yaygınlaşacağını da vurguladı.

Dünyamızın önemli bir sorunu olan su sorunundan da bahseden Genç, bugün suyun %70’inin tarım alanında kullanıldığını, çünkü tarım alanlarının %65, hatta %80’inin geleneksel metotla sulandığını söyledi. Suyun doğru ve verimli kullanılmasının giderek daha büyük bir ihtiyaç olduğunun altını çizen Genç, 1 kilogram domates yetiştirmek için geleneksel sulamada 60 litre su gerektiğinden, oysa modern sulamayla ihtiyacın 4 litreye düşürüldüğünden bahsetti. Ayrıca, 1 kilogram et üretmek için 3 bin ton su kullanıldığından bahsederek, beslenme alışkanlıklarımı değiştirmemizin sadece küresel ısınma sorunu açısından değil, su sorunu açısından da kritik olduğunu gözler önüne serdi.

Bitkinin besin ihtiyacının su ile sağlandığını, 5.5-6 ph değerinde olduğu sürece suyun yeterli besini aktardığını açıklayan Genç, ülkemizde su analizi ve toprak analizinin pek yapılmadığını, köylülerin asıl olarak ilaç firmalarından reçete aldıklarını söyleyerek, bilimsel yaklaşımın gelişmesinin önemini bir kez daha vurguladı.

Toprağın asıl görevinin bitkiyi beslemek değil taşımak olduğunu açıklayan Genç, toprağın işlevini görecek üç materyal olduğunu açıkladı: Bir maden olan perlit, izolasyonda kullanılan bir malzeme olan rockwool (taşyünü) ve Hindistan cevizi. Bitkinin sağlığının en iyi kökünden anlaşıldığını, geleneksel tarımsal metotlarda kökü göremediğimizi söyleyerek, Hindistan cevizi kabuğunun belli işlemlerden geçirildikten sonra toprağımsı bir hale getirildiğini, ancak modern seralarda kullanıldığı için, bitkinin kökünü görme, eksik besin veya hastalık gibi sorunları tespit etme şansını da verdiğini, böylece ilaç kullanımına gerek kalmadığını açıkladı.

Ayrıca, tohum konusuna da değinen Genç, bunun tartışmalı bir konu olduğunu, çünkü fazlaca bilgi kirliliği bulunduğunu söyledikten sonra “ata tohumları” korumamız, geliştirip verimlerini artırmamız gerektiğini belirtti. Ancak, “hibrit tohum” konusunda doğru sanılan yanlışların çok olduğunu, hibrit tohumun melez tohum anlamına geldiğini, bu melezliğin de aşılama yöntemiyle sağlandığını belirtti. Çeşme mandalinasının çok ünlü olmasına rağmen, Çeşme’de rüzgarın çok olması, mandalinanın da rüzgara dayanamayan bir tür olması nedeniyle, Çeşme’de rüzgara dayanıklı bir tür olan turunç ağaçlarına aşılama yapıldığını ve mandalinanın bu şekilde yetiştirildiğini anlatan Genç, hibrit tohumu örneklendirmiş oldu. Hibrit tohumların kendini yeniden üretme oranının yüksek olduğunu belirtip, bu işlemin 12-13 yıl sürdüğünü, dünyada en pahalı 3 şeyden birinin tohum olduğunu söyledi.

Tarımda zararlı böceklerin yıkıcı sonuçlar verebildiğini örnekleriyle açıkladıktan sonra, açık tarımda zararlılardan korunmanın yolunun ilaçlama olduğunu, oysa kontrollü tarımda yararlı böceklerden yararlanıldığını ve ilaca gerek kalmadığını anlattı. Ayrıca, besin üretiminde hormon kullanımı sorununa da değinen Genç, hormonun çiçekten meyveye geçiş aşamasında kullanıldığını, oysa modern bilimsel seralarda en geleneksel yöntemin, arıların kullanıldığını ve bu yolla hormona gerek kalmadığını anlattı. Dünyadaki arı miktarının azalmasının tarım için de ne kadar önemli bir sorun olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.

Gelişen teknolojiden besin üretiminde nasıl faydalanıldığı üzerinde de duran Genç, geleneksel tarımda da data, bilgi ve araştırmaların yaygınlaştığını, makine öğrenmesinin ne anlama geldiğini, artık drone’larla alınan bilgilerin analiz edildiğini, uzaydan iklim şartlarının paylaşıldığını ve bulut yönetimi içinde her şeyi bulabileceğimizi anlattı.

Besin üretiminde organizasyonun önemine de değinerek, Latin Amerika’daki kooperatif sisteminin ne kadar gelişmiş olduğunu Arjantin’de bir üretim yazılımı yoluyla, hangi ürünün nerelerde yetişeceğine, kimlerin ne yetiştireceğine karar verildiğinden bahsetti, bizde bu organizasyonun eksikliğinin besin üretimi ve üretici açısından ciddi sorunlar yarattığına dikkat çekti.

Son olarak, kendi tarım deneyiminden bahseden Genç, bilimsel metotların öğrenilmesiyle sağlıklı ve lezzetli besin üretiminin yapılabileceğini gördüğünü söyledi. Anlatımı sırasında, projesinin sadece besin üretiminde sürdürülebilir yöntem anlamında değil, birçok alanda sosyal sorumluluk özelliği barındırdığı fark edildi.

Hindistan cevizi kabuğunu ve arıları kullanarak, ilaç veya hormon kullanmadan tarım yapılabildiğini gösteren örnek projesini, Çanakkale’de ormanlık bir arazide hiç ağaç kesmeden, verimsiz bir araziyi düzleştirip modern bir sera kurarak gerçekleştirmiş.

Genç, sağlıksız atıştırmalıkların egemen olduğu beslenme düzenimizde, atıştırma kültürünü değiştirmenin bir yolu olarak, sağlıklı koşullarda yetiştirilmiş cherry domates, salatalık gibi ürünlere yönelmemizi de önerdi.

Ayrıca, enerji kullanımında da önemli bir adım atıp, 4 km yakındaki bir fabrikanın arıtıldığı için %90’dan fazlası su buharı olan baca atığını borularla taşıyarak seranın ısıtılmasında kullanmış, böylece yenilenebilir enerji alanında da bir örnek teşkil etmiş.

Tüm bunların yanında, inşaat başladığında, hiç iş ilanı vermeden 650 kadının iş başvurusunda bulunduğunu, istihdam konusunda kadınlara pozitif ayrımcılık yaptığını ve çalışanların %90’ının kadın olduğunu belirtti. Ayrıca, açık tarımda birkaç gün için mevsimlik işçiler istihdam edilirken, bu yöntemde yıl boyunca çalışan istihdamının sürdüğünü de belirtti.

Konuklarımız Serra Titiz ve Cengiz Genç, sunumlarını grafikler, fotoğraflardan oluşan slaytlarla daha açık ve keyifli hale getirdiler. Bakış açılarının yanı sıra, bizzat hayatlarında kendileri için çizdikleri yolla gençlerde ufuk açıcı bir etki yarattılar. Panelimiz, öğrencilerin sorularının ardından son buldu.

Atölye sonucunda üretilen projeler

I. atölye grubu “Açlığa değil çözüme ortak ol” başlığı altında sorunsallarını, hedef kitlelerini ve çözüm önerilerini sundular. Türkiye’de besin değeri yüksek ürünlere ulaşamayan kitleye bu ürünleri ulaştırmak, bu ürünlere ulaşabilen kesimlere de, dezavantajlı grupların yaşadıklarını anlayabilmeleri için farkındalık çalışmaları yapmak grubun temel hedefiydi. Grup, projelerinin yürütülebilmesi için sponsor arama, toplumu bilinçlendirme konferansları, kargo firmaları ile iletişime geçmeyi planladı.

II. atölye grubu “Adım adım bilinçlen” başlığı altında konuyu incelediler. Bu grubun hedefleri ise yerel üretimi yaymak, geliştirmek oldu. Bu amaçla, kırsal alanlarda eğitim vermek, toplumu yerli malı kullanma konusunda bilinçlendirmek için çalışmalar planladılar. Projelerini gerçekleştirebilmek için sivil toplum kuruluşları ile iş birliğine gidilmesi gerektiğini özellikle vurguladılar.

III. atölye grubu “Bu gece aç yatmayacağım” başlığı altında açlık sorununu ele alıp çözüm önerilerini sundular. Beslenmede eşitlik temalı kısa film yarışması düzenlemek, bu filmin çeşitli platformlarda gösterilmesini sağlayarak gelir elde etmek, elde edilen gelirler ile aş evleri kurmak, sponsor desteği alarak gezici aş evleri açmak gibi çalışmalar tasarladılar. Ev kadınlarının istihdamlarını artırabilmek adına bu aş evlerinde çalışmak için ev kadınlarına öncelik vermek.

IV. atölye grubu ”Sevgiyi ekmek için” başlığı altında hedef kitle olarak sokak hayvanlarının beslenme sorununu tema olarak belirledi. Özellikle kalan ekmeklerin sokak hayvanlarına ulaştırılması bu grubun çalışma planını oluşturdu. Bu konu ile ilgili olarak organize sanayi bölgeleri, lojistik firmalar ve restoranlar ile iletişime geçmek ve planlama yapmak grubun hedefleri arasında yer aldı.

V. atölye grubu “Sporu sev yediğine dikkat, sen de obezite ile mücadele et” başlığı altında çağımızın en önemli problemlerinden obezite sorununu inceledi. Bu konu ile ilgili aile ve çocukların konu ile ilgili olarak bilgilendirilmesi, farkındalığı yaratmak adına çeşitli sosyal platformlarda bilgilendirici kamu spotlarının hazırlanması ve konu ile ilgili Sağlık Bakanlığı ile iletişime geçmeyi hedefledi.